Fotoğraflarını gördüğüm daha ilk günden beri dünyada en çok görmek istediğim yerlerin başında yer almıştı Brugge. Ortaçağ mimari stiline merakım ve sonbahar aşkım beni Brugge’e sürükledi. Eşimle birlikte dördüncü evlilik yıldönümümüzü bu şirin kasabada kutlamaya karar verdik.
Birçok Avrupa turunda Brugge’e günlük turlar var, görmek için bunlara katılınabilinir ancak görmek kesinlikle yetmez. Brugge’de gezilecek yer çok fazla yok belki ancak Brugge’de kalmak, sokaklarında kaybolmak, tarihini, doğasını ve kokusunu sindire sindire, doya doya yaşamak gerek.
Bir şehir düşünün;
Ortaçağ’ı anlatan filmlerdeki stüdyolar gibi olsun
Doğası, manzara resimleri içeren tablolar gibi
Sonbaharın sarı, kırmızı, kahverengi her rengi ahenk içinde
Ve bu şehrin sokakları buram buram waffle ve çikolata koksun…
Şimdi bile o kokuyu duyabiliyor, o dinginliği ve bana verdiği huzuru hissedebiliyorum içimde. Belçika’nın bu mütevazı ortaçağ kentine, Brüksel’den direkt trenle ulaşılıyor. Belki otobüs de vardır ama biz trenle gittik ve çok zevkliydi, yolculuk yalnızca bir saat sürüyor ve çok rahat. Tren istasyonu şehir merkezinin dışında değil, birçok yerden yürümek mümkün ancak bavullarla belki şehiriçi otobüsler tercih edilebilir.
Şehrin 2000 yılında UNESCO tarafından dünya mirası olarak koruma altına alınmasından sonra turizm potansiyeli artmış ancak bu kadar turist gelmesi o mistik havasını bozmamış. Belki de turizm mevsiminde gitmemizin de bu görüşümüze etkisi vardır! Brugge’de oteller genelde bir bölgede toplanmış, kanala bakan odaları olan ve şehrin estetiğini bozmayacak şekilde restore ya da inşa edilmiş olan çokça otel mevcut. Bizim kaldığımız yer, Brugge’un eski dükünün şatosuymuş, otelde hala o dönemden kalma birçok objeyi görebiliyorsunuz. Orjinalliğini bozmadan bir şatoyu otele çevirmişler, çok etkileyiciydi.
Brugge’de gezilecek yerlerin hepsi birbirine yakın. Brugge tam masallardaki gibi bir şehir; şehrin hemen her yerinden kanallar geçiyor ve bu kanallarda tekne ile gezinti yapabiliyorsunuz. Kanal turunu mutlaka yapın, biz yürüyerek görmediğimiz yerleri -tablo gibi özenle çizilmiş duran Begijnhof gibi- kanal turunda keşfettikten sonra bulduk. Hem şehrin güzelliğinin bütününü daha iyi anlayabiliyorsunuz. Ayrıca kanallar Venedik ya da birçok Avrupa şehrindeki kanallar gibi pis ve rutubetli değil.
Şehri en iyi görebileceğiniz yer ise tarihi Belfry (Belfort da deniyor) çan kulesi, Brugge’de gezilecek yerlerden birisi olan bu kule Brugge’un en yüksek yapılarından birisi. Kulenin seyir teraslarından şirin Brugge çok güzel görünüyor.
Brugge’de yapılacak şeylerlerden birisi de Ghent şehrine gezidir. Brugge’e çok yakın Gent şehrinin de şirin bir ortaçağ kasabası olduğunu biliyorduk ve buraya da duyduğumuz merakla bir günlük gezi yapmaya karar verdik, Ghent’e nasıl gidilir diye araştırdığımızda Gent’e Brugge’den direkt trenle ulaşılabildiğini öğrendik.
Ancak buraya geldiğimizde hiç de beklediğimiz gibi olmadığını, her yerin şantiye alanı olduğunu gördük, kanal turu yaparsak belki şehrin daha güzel yerlerini de görme imkanımız doğar diye düşündüysek de maalesef kanal turunda da aradığımız Brugge havasını bulamadık. Zaten sonrasında Gent şehrinin aslında harap olduğunu, şimdiki yapıların sonradan eski haline getirildiğini hatta halen de bunun için uğraştıklarını öğrendik. Burada geçirdiğimiz yarım günden sonra yine trene atlayıp, şirin Burugge’ümüze koşa koşa geri döndük.
Brugge’de belki yüzlerce butik çikolata dükkanı bulunmakta ve çikolatanın her çeşidini bulmak mümkün, seçmek imkansız. Brugge’de yapılacak şeyler içinde en güzeli çikolata dükkanlarını gezmek. Çikolata sevenler için bir cennet sanki, hepsinden tadıp, hepsinden eve götürmek istiyorsunuz. Sokakların bir diğer süsü ise waffle. Sanki waffledan koku bombası atmışlar sokaklara, nasıl buram buram kokuyor heryer. Ancak waffle’ın anavatanı olmasına, bu kadar güzel kokmasına rağmen beni hayal kırıklığına uğrattı. Burada yapılan wafflelar, bizim alıştığımız tadda değiller, bakmayın fotograftaki halime pek de yiyemedim aslında ama olsun deyip, koklamakla yetindim ben de. Sizi baştan çıkaran bir diğer koku ise kızarmış patates olup, onun lezzeti muazzam.
Brugge’de üç gün kaldık yine de yetmedi, halen aklımız ve kalbimiz orada. Mutlaka bir daha geleceğimizi düşünerek Brugge’den zorla da olsa ayrıldık. Döndüğümüzde ise kendimize sorduğumuz “ Bir masal mıydı yaşadığımız ” oldu.
birçok avrupa şehrini gezdim en kötüsü bu 1.aç kalırsınız 2.saygı yok 3.ezilebilirsiniz vs.vs gitmemenizi önemle rica ediyorum hayal kırıklıgı yaşarsınız türk rest. yok yiyecekler agır kokuyor ve çok pahalı o kanalı görmesenizde olur lagam kokuyor lütfen gitmeyin derim başka seçenekleri degerlendirmeniz dilegi ile . GRAANBAZZAR İST.
Türk restoran var,hatta kebapçı bile var.yukarıda yazdıklarınızın aksini idda ediyorum. iyiki gittik ve gördük, 2017 agustosunda yine gideceğiz inşallah. …
Size katılıyorum, Brugge Avrupa’da görülebilecek en güzel şehirlerden birisidir